Değişimle Başa Çıkmak

-I-

Günün sonunda hayatınızın ortasına ne koyarsanız, hayatınız onun kabının şeklini alıyor.

Eğer mesleğinizi koyuyorsanız, mesleğinizin vizyonu kadar oluyor hayatınız. Eğer hayatın anlamını bir çiçekte veya bir böcekte buluyorsanız, hayatınız onun hayatı gibi oluyor.

Çocuğunuzu koyduysanız, çocuğunuzun hayatını da hüküm altına almış ancak kendinizinkini de yaşamamış olacaksınız. Hem çocuğunuza zulm etmiş, hem de ona katacak bir değer üretmemiş olacaksınız.

Hayatın merkezinde para varsa örneğin, hiç bir zaman yeterince paranız olmayacak. Yemek varsa hiç bir zaman karnınız doymayacak.

Diğer yandan, hayatın ortasına birşey koymadan, sadece hayatı yaşamak ise büyük cesaret işi. Hayat aynı sörf tahtasının üzerinde, hayatın her an getirdiği değişikliklerle, iniş çıkış ve dönüşlerde dengenizi korumak, ayakta durmak mücadelesi gibidir. Kimi zaman düşebilirsiniz ama buna kafanızı takılmazsanız, gelecek olan yeni dalgalarda, yaşamın bir sonraki mücadelesinde yine ayakta durabileceksiniz.

Odağınız eğer hep ayakta durmak ve değişimlere ayak uydurmak ise dalgalar sizin için engel değil, aksine keyfin kaynağı olacaktır.

-II-

Küçük bir çocuk olduğunuzu düşünün. Ailenizin sizi kreşe, anaokuluna veya ilkokula ilk defa götürdüğü günü hayal edin. Orada oyuncaklar ve arkadaşlar var. Eğlence var.

Güven içinde oyunlar oynayıp, yeni arkadaşlıklar edinip, neşelenmek için harika bir ortama ilk adımı atıyorsunuz. Ancak bunlar size defalarca söylense bile daha önce deneyimlemediniz. Karışık hisler içindesiniz. Annenizden uzak olmanız sizde endişe doğuruyor. Büyük ihtimalle yaygara yapıp, orada geçecek ilk günlerinizi hem kendiniz hem de çevreniz için zorlaştıracaksınız.

Hayat ve hayattaki her değişim karşısında insan evladı ilk defa kreşe giriyormuş gibi tepki veriyor. Halbuki her yenilik, onun için yeni fırsatlar, yeni gelişme alanları demek. Yaygara dolayısı ile kaçırdığımız çok sayıda fırsatın olabileceğini düşünmesek dahi, her yeniliğin ilk tadımını kendi göz yaşlarımızın tuzu ile karışık halde yapıyoruz.

Değişimlere kendimizden katabileceğimiz en değerli unsur göz yaşımız değil, dingin farkındalığımızdır. Kendimizi kabul etmeden, değişimi bekleyemeyiz. Hayatımızdaki her katılığı yumuşatmadan, her değişimin bizde birşeyleri kırmasından korkarız. Hayatta en katı zannettiğimiz şeylerin bile son derece naif, yumuşak ve dayanıklı olduğunu öğrenmemiz için kreşteki ilk günü neşe ile karşılayacak güvene sahip olmamız gerekir.