Güzel ve Çirkin Üstüne

İçinde yaşadığın zenginlik ve gösteriş ne kadar büyük olursa olsun, taşıdığın ünvanlar ne olursa olsun, sevgisizlik insanın başına gelebilecek en büyük lanettir.

Kırmızı gül, hayattır. İnsanın ömründen geçen yıllar gibi, gülün yaprakları solup dökülmektedir. Son yaprak da döküldükten sonra artık yapacak birşey kalmamış, ömür son bulmuştur. Bu ömür son bulmadan, yani son yaprak da düşmeden önce insanın hayatında tadacağı en büyük zenginlik aşktır.

Baba Maurice’in söylediği gibi “aşk zamanı durdurur, insanları ölümsüz yapar”. Son yaprak düşmeden, henüz hayatta iken aşık olunulduğunda insan ölümsüzlüğe kavuşur.

İnsan hayatında her türlü sevgi vardır. Anne sevgisi, baba sevgisi, iş sevgisi, sanat sevgisi gibi uzun bir liste sıralanabilir. Ama gerçek aşk bunların çok ötesinde, bilgeliğin ve aydınlanmanın kapısında durmaktadır. Gerçek aşk ile birlikte insanın güneşi sahip olduğu herşeyin üzerine doğar ve onu aydınlatmaya başlar. En donuk kalpleri yumuşatır, en katı nesnelere adeta can verir. 

Aşk, sevgiliyi özgür bırakarak kendisine çekmektir. Diyalektik kuralların çok ötesinde, tez ve antitezden varılabilecek bambaşka sentezlere çıkmaktadır. Karşıtını içinde barındırır aşk.

Aşk zamansız olduğu kadar mekansızdır. Nice saraylar, içine aşk doğana kadar ıssız ve yararsızdır. İçinde aşk olmadan saraylar bile ızdırap kapısıdır.

Cehalet ise aşkın karşısındadır. Gascon aşkı değil, karşı cinsin kendisine katacağı farklılığı aramaktadır. Gascon, güzelin yüzündeki farklılığı görmekte, anlam veremediği şekilde ona sahip olarak tüketmek istemektedir. Oysa yanı başında, her istediği kadına, aşka ve hatta hizmete ulaşabilecek durumdadır. Ancak kendisine olan düşkünlüğü onu aynı ateşe koşan böcek durumuna düşürmekte, sahte ve sahte olduğu için de doyurulması mümkün olmayan bir açlığa itmektedir.

İnsanın hayatına aşk girene kadar, insanlıktan uzak bir canavardır. Herşeyi önyargıları ile görüp, görünenin ötesindeki anlamlara ulaşmakta başarısız olmaktadır. Herşeyi üstten görmekte, hayatındaki değerlerin kendisine uzanan kısımlarını fark etmesini sağlayacak perspektiften mahrum kalmaktadır. Bu başarısızlık, canavarı aceleci olmaya, içindeki sesleri dinlememeye ve karşısındakine değer verse bile gösterememeye itmektedir. Kendi benliğine hapsolmuş, içinde sürekli büyüyen canavarın tutsağı haline gelmektedir.

İnsan ömrü bitmeden aşkı bulmalı, bunun için maceraya atılmaktan da geri durmamalıdır. Zaten aşk olmadan hayat, küçük ama güvenli köyümüzde, daracık dünyamızda geçip gitmektedir. Köyden, yani güvenli alanımızdan çıkmak, pek çok mücadeleyi getirmekle birlikte, hemen her adımda yeni bir dünya, yeni insanlar ve gerçek aşkı bulmanın tek yoludur.  Gerçek aşk ile bir olunduğunda en metruk ev bile bir saraya dönüşecektir. Minnacık bir değirmen odası bile saraydan çok daha mutluluk verecek, evrenin merkezi haline gelebilecektir.

Gerçek aşk, insanın kendisine yaptığı yolculuktur bir yandan da. Kendi geçmişini, kendi benliğini bulabileceği, geçmişini anlayabileceği bir yolculuktur. Bu yolculukta cehalet karşısına dikilse ve ona oyunlar oynasa bile aşk üstesinden gelebilecek, her türlü yarayı da iyileştirebilecek niteliğe sahiptir.

Ama en önemlisi, aşık olmak ancak özgürseniz mümkündür. Özgür olmayan insan aşka ulaşamaz.

Eskişehir, 2017